Ülkemizin dijitalleşmesi gerektiği konusunda herkes hemfikir. Peki, buna rağmen dijitalleşmeyi neden bir türlü istenen seviyede gerçekleştiremiyoruz?
Öncelikle, “Gerçekten dijital değil miyiz?” sorusunu cevaplayalım…
Değiliz!
Uluslararası Kalkınma Yönetimi Enstitüsü’nün (IMD-International Institute for Management Development) her yıl düzenlediği Dijitalleşme Endeksi’nde Türkiye 52. sırada. Bu tablonun etkisini sanırım en iyi bir biçimde Dünya Ekonomik Forumu Rekabet Endeksi’nde de 61. sırada yer alarak görüyoruz.
Tablo bu kadar açıkken neden bir türlü dijitalleşemiyoruz?
Burada kişisel bir anımı paylaşmak istiyorum… Türkiye’nin sayılı perakende zincirlerinden birinde veri madenciliği ile birkaç süreci dijitalleştirdiğimiz bir projede, toplam yatırım 6 ay gibi kısa bir süre içerisinde maliyetlerini karşılayarak kâra geçmişti. Sonrasında aynı ekiple yine dijitalleşmeyle ilgili olarak sağlık sektöründe bu kez nispeten daha küçük bir firmaya benzer bir teklif hazırladık. Türkiye için orta büyüklükte bir firma olan kuruluş için bu yatırımın geri dönüşü ne yazık ki yaklaşık 2 seneyi buluyordu. Ama kendi alt yapısına yapacağı ek yatırımlarla süreyi 2 yılın altına çekme ve geri dönüş süresini kısaltma imkânına sahipti. Ancak yönetim ekibi süreyi uzun bularak dijitalleşme yatırımını yapmadı.
Kâr değil rekabet için
Şunu söylemeye çalışıyorum; kısa vadeli hesaplar maalesef uzun vadede kayıplar yaşamamıza neden oluyor. Bugün işletmemizin süreçlerini optimize ederek ve dijitalleşmeyle birlikte hızlı bir kâr artışı gözlemlememiz mümkün. Dijitalleşme özellikle büyük ölçekli işletmelerde kurumlara ciddi bir çeviklik sağlamakta. Büyük kurumlar artık hantal olmak zorunda değil. Fakat hali hazırda daha dinamik olan küçük kurumlar için dijitalleşmenin bu etkisi daha az hissediliyor. Bu noktada en önemli husus, uzun vadeli olarak bunun bir kâr değil rekabet meselesi olduğunu kavrayabilmemizdir. Yurtiçi ve yurtdışında bütün rakiplerimiz süreçlerini bu şekilde dinamik bir hale getirdiklerinde işletmemizin rekabetçi kalabilmesini beklemek bir hayâlden ibaret.
Whatsapp örneği
Türkiye’de kamu, özellikle e-devlet, akıllı şehirler vb. yaklaşımlarla iyi bir dijitalleşme performansı sergilemektedir. Türkiye nüfusunun büyük bir kesimi yaşadığı belediyelerin mobil uygulamalarıyla hayatı daha kolay yaşayabilmekte. Ama genel tablodaki eksikliğin şirketler ayağı olduğunu anlıyoruz. Şirketlerimiz, yeni endüstri devriminin temelinde verimliliğin, çevikliğin ve esnekliğin yattığını anlamalı. Artık büyük sermayelerin değil büyük fikirlerin, çevik ve esnek kurumların çağındayız. Bunun en güzel örneği Whatsapp. Şirket, 50 çalışanı olduğu dönemlerde dünyadaki toplam değerleri yüzlerce milyar doları bulan telekom şirketlerinin SMS pazarını yüzde 50’den fazla küçültmeyi başardı.
Biz Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için büyük bir fırsat görüyoruz. Çünkü dijital girişimcilik için de, mevcut kurumların işlerini dijitalleştirmesi için de artık dünyanın neresinde olduğumuzun bir önemi kalmadı. Ne kadar sermayemizin olduğunun da bir önemi yok. Tek yapmamız gereken şey, yeni teknolojileri anlamak ve işimize uygulamak. Şirketlerimizi, çalışma kültürümüzü, düşünce şeklimizi sistematik olarak yeniçağa uyumlu hale getirmeyi başarırsak Türkiye küresel ekonomide hedeflediği yerlere gelebilir.
Büyük bir potansiyelimiz var
Bunun için öncelikle şirketlerimizin en üst yönetiminden en alt çalışanlarına kadar dijitalleşmenin ne olduğunu anlaması ve bir yol haritası çıkarması gerekiyor. Üniversitelerimizden yetişen gençlerimizin, alanları ne olursa olsun yeniçağın akımlarını, imkânlarını iyice benimsemiş, bunları kendi kültürümüze uyumlu bir şekilde kurumlarımıza taşıyacak zihniyete ulaşmış olarak hayata atılmalarını sağlamak zorundayız.
Türkiye bulunduğu jeopolitik ve jeoekonomik coğrafyada asla sendeleme şansı olan bir ülke değil. Ancak risklerinin yanında bünyesinde çok büyük bir potansiyeli de barındırıyor.
Genç nüfusuyla… Hem doğu hem de batı kültürüne olan yakınlığıyla… Yer altı-yer üstü zenginlikleriyle Türkiye’nin, yeni sanayi devrimini takip eden değil yön veren bir ülke olma imkânını elinde tuttuğunu, bunun için her türlü imkâna sahip bulunduğunu unutmamalıyız.